Cuma, Ağustos 13, 2010

yine

zamanın çok ötesinde -veya berisinde- bir pazar günü; sarı ama sapsarı. papatyanın sarısı ve elbisenin beyazı. saçlarının gözlerine doğması için sabırsızlanan bir çocuk sonra kapında; ölümü, yaşamı her şey buydu ona.

bazı güzel cümleleri bilmem ben nerede nasıl kullanacağımı. güzeller mi ondan da emin olamam aslında, yazıp yazıp silerim hafızamda. benim başım ağrıyor esasında. düşünüyorum da, bu yüzden olabilir mi acaba?

ölmüşüz, kalmışız, kimin umrunda. sigaramı yakarım ben, içmem ama. dumanını seyrederim tabii tütsüm yoksa.

kağıdı kalemi alıp hayali gözlüklerimi takıp, ağzımı da büzerekten yazı da yazmam mesela. yazmam tabii, çizerim. koca popolu şişman anaanneni çizerim pörtlek gözlü üst komşunu sonra sokaktan geçen iri göğüslü fahişeyi çizerim. seni de çizerim yanlarına.

bira içince bol bol işer, yağmur yağınca ıslanırım ayrıca. ben de halkın kemaliyim hatta. ağrı kesicisi olan bu arada?

bilmezsin belki ama sevmezdim ben pazar günlerini o zamanlarda da. seni severdim yalnızca. günlerden neymiş, aylardan, yıllardan; güneş ne taraftan doğmuş, bunlar değildi umrumda; doğsundu, yeterdi bana.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder